“BOK” – Ed Robinson yazdı.
Siz kara adamları neye sahip olduğunuzun farkında değilsiniz. Sifonu çekersiniz ve bokunuz sihirli bir şekilde ortadan kaybolur. Boruların içinden geçer ve hakkında hiçbir zaman düşünülmeyecek sihirli foseptik dünyasını boylar.
Biz denizciler öyle değiliz. Bokumuzu saklarız. Onları depoda biriktirir, yolculuk boyunca yanımızda taşırız. Tabiri caizse, biri onu gönüllü olarak almayı kabul edene kadar tüm cennetimiz boyunca yanımızdan ayırmayız. Parfümleriz, deodorant sıkarız. Olmadı pudralarız, kokuyu kesmek amacıyla farklı karışımlar deneriz.
Y vanası nedir biliriz. Kanatlı subabın ne olduğunu biliriz. Tuvaletimiz tuvalet değildir. Biz ona “tuvalet bey” deriz. Tuvalet kağıdımızı içine atmayız. Onları da teslim edene kadar yanımızda taşırız.
Tuvalet beyin bakımını düzenli olarak yaparız. Rahat çalışsın diye düzenli olarak yağlarız. Neredeyse her gün kaçağı var mı diye inceleriz. Tuvalet beyin söveni de çıkar, dua edeni de. Yaşamımız ve konforumuz için vazgeçilmezdir, bu yüzden kendisine saygı duyarız. Ayrıca en kötü zamanlarda bozulma gibi bir eğilimi olduğu için aynı zamanda kendisinden korkarız.
Bazen kokar. Hava giriş çıkışı için küçük bir bölümü vardır. Balkonda otururken evde birinin sifonu çektiğini ve aşağı gönderdikleri şeyin güzel kokusunun burnunuza geldiğini düşünün.
Bodrumunuzda bir foseptik deposu olduğunu hayal edin. Aşağı inmeniz gerektiğinde her zaman onu göreceksiniz. Haftada bir içine parfüm ya da deodorant atacaksınız. Biri sifonu çektiğinde balkonda kokusu burnunuza gelecek. Ve arada sırada boşaltması için birini çağıracaksınız.
Bazı utanmaz denizciler ise direk denize sıçmayı seçerler. Limanlarda birbirinden şık yelkenli teknelerin arasında denize gireceğiniz zaman bu fikrinizi bir kez daha gözden geçirin derim.
Deniz gezginleri kıyıdan yasal olarak yeterince uzaktaysalar direk denizin içine sıçabilir. Bu yasaldır. Tabi oldukça rahatsız edici olmakla birlikte. Evde bokunuzundan kurtulmak için onu 8 km uzağa taşıdığınızı düşünün.
Gemi tuvalet beyi gizli bir mekan değildir. Yani ben sıçarken beni duymayacağınız ya da kokumdan kaçabileceğiniz hiçbir yer yoktur.
Atık tankı yönetiminin bir Altın Kuralı vardır: Ne olursa olsun hiçbir zaman tankın taşmasına izin verme. Taşma ihtimalini bile riske etme. Ne yaparsan yap taşmayacağından emin ol. Sonucunda ortaya çıkacak temizlik en boktan iştir. (Lütfen nereden bildiğimi sormayın.)
Eminim ki sıçmakla ilgili hiç bu kadar düşünmemiştiniz. Anlatmak istediğim de tam olarak buydu.
Dışkı Türüyle Yakın Münasebet
Bir gün 3 arkadaşımla beraber denizde sırt üstü yatıyorduk. Bir cisim bize doğru yüzüyordu. Arkadaşım ne olduğunu merak etti ve eline aldı. “Dostum, eline aldığın şey bok!” dememle beraber ilgisiz bir şekilde tekrar denize bıraktı ve bok aynı yolunda yüzmeye devam etti. Ardından on dakika boyunca bokun kaynağını tartıştık ve sonunda bir köpeğin boku olacağında karar kıldık. Bu büyük ihtimalle olmasını istediğimiz şeydi ama yine de kendimizi avutmada işe yaramıştı. (Gerçek Hikaye)
Çok uzun zaman önce Kaptan Bravo adında, hiçbir düşmanından korkmayan bir denizci varmış.
Bir gün, denizde yol alırken, kuledeki gözcü, korsan gemisi gördüğünü haykırmış. Mürettebat korkuya kapılmış koşuştururken, Kaptan Bravo “Bana kırmızı gömleğimi getirin!” diye kükremiş. Hemen ikinci kaptan kırmızı gömleği getirmiş. Kaptan Bravo kırmızı gömleği giymiş ve adamlarına savaş emri vermiş. Kanlı bir mücadele sonrası korsanları büyük bir hezimete uğratmışlar. Aynı gün ilerleyen saatlerde bu sefer bir değil, İKİ korsan gemisiyle karşılaşmışlar! Kaptan Bravo yeniden kükremiş, “Bana kırmızı gömleğimi getirin!” ve tekrar, kanlı bir savaştan daha galip çıkmışlar. O günün akşamı, mürettabat güvertede oturmuş zaferleri konuşurken, ikinci kaptan, Kaptan Bravo’ya sormuş, “Efendim, savaş başlamadan önce neden kırmızı gömleğinizi istediniz?” Kaptan cevap vermiş, “Savaşta yaralansam bile kanımı görmeyecektiniz, böylece korkusuzca savaşmaya devam edecektiniz.” Adamlar, Kaptan Bravo’nun cesareti karşısında sessizliğe bürünmüşler. Ertesi sabah, güneş doğar doğmaz, bu sefer gözcü ufukta bir değil, iki değil tam sekiz korsan gemisi görmüş. Bu uyarıyı mürettebat duyar duymaz, hepsi birden Kaptan Bravo’ya dönmüş. Herkes olağan savaş çağrısını yapmasını bekliyormuş. Kaptan Bravo, tereddütsüz bir şekilde ikinci kaptanına dönmüş ve bir kez daha kükremiş, “Bana kahverengi pantolonumu getirin!”
Bir kitapta bok üzerine niye bir bölüm yazdım? Hatta başlığını “bok” koydum. Bu denizcilik mizahı eserimi yazarken, Punta Gorda şehri için part time olarak gemi boşaltma işindeydim. Bildiğiniz şeyle ilgili yazacaksınız. SS Kova Temizleme adında bir boşaltma gemisini işletmek sanırım beni bu konuda uzman yaptı da ondan.
Kaynak : Gezgin Korsan’dan Günhan Domaç