Kaptanın maceraları: Kırım’dan hızlı (!) bir motoryat transferi.
SÜPER BİR TRANSFER İŞİ GELİYOR
Yaz sezonu son günleri, bir mavi yolculuk molasında Göcek Boynuzbükü koyunda özel telefonumdan tanımadığım bir çağrı geldi, biri yeni aldığı motoryatını Kırım’ın Kerç limanından Samsun Yat Kulübüne transfer ettirmek istiyordu. İnsanın karşısına her zaman çıkmayacak cins değişik bir iş! Kırım, Rusya, Karadeniz geçişi, hızlı bir motoryat ilgimi çekti!
Devam eden birkaç gün boyunca yapılan görüşmelerde işin detaylarını öğrendim, fiyat teklif ettim, görüşmeler vb., anlaştık, gidiyoruz! 🙂
TEKNE
1997 model Amerika üretimi Wellcraft Excalibur 45, 2 kamaralı, 1 wc’li, 2 adet 415HP Mercruiser 502MPI 8.7lt, benzinli – tuzlu su soğutmalı makinaya sahip, jeneratörlü, klimalı bir hız (35+kts) ve benzin (150lt/saat) canavarı tekne!
Evet wow!
Teknenin sahibi Kırım’ın Kerç limanında oldukça büyük bir tersane ve pek çok gemi sahibi olan, hani Türkiye’nin Kahraman Sadıkoğlu’su çapında bir ağır abi. Tekneyi satın alan ise bu ağır abinin gemilerinden birinde 2. kaptan olarak çalışan 7-8 yıl uzakyol tecrübesi olan genç bir kaptan kardeşimiz. Tersaneye gel git patronla muhabbetleri sırasında alırsın, verirsin filan derken ABD piyasa fiyatının 1/3 civarında bir fiyata vadesi keyfe göre taksitli bir ödeme şekliyle anlaşmışlar.
Ek not olarak bu kaptan kardeşimizin denizcilik eğitimini Odessa’da aldığını ve gayet iyi Rusça bildiğini de ekleyelim.
EVDEKİ HESAP
Teknenin resimleri vb. geldi, fena görünmüyor. Açıklama ise 4-5 aydır tersanede yattığı, deposunda benzin bile olduğu, hiçbir problemi olmadığı, marşa basıp gelinebilecek durumda olduğu, ama yine de garanti olsun diye periyodik bakımları (buji, filtreler, kayışlar, impeller, aküler vb.) yapılarak yola çıkacağımız şeklinde. Beraberimizde bakım işlerini yapacak bir motor ustası da bizimle birlikte olacak. İki kaptan, bir motor ustası harika bir ekip, daha ne olsun! Karadeniz değil, atlantik geçeriz alimallah!
Bu bilgiler ışığında bir plan yaptığımızda 1-2 gün periyodik bakımlar yapılır, bu sırada ben teknenin diğer fonksiyonlarını test eder, tanırım, 2-3 gün temizlik, hazırlık, ikmal, evrak işleri filan sürse, 1 gün tekneyi test edip yakıt tüketim değerlerinin servis manuallerine göre karşılaştırmasını yapsak, hadi üstüne 1-2 günde uygun hava beklesek ve yola çıkıp ekonomik seyir hızı (24-25kts) ile gelsek 245 millik yolu 9-10 saatte alırız, dolayısı ile toplamda 1 hafta hadi uzadı filan taş çatlasa 10 günde Türkiyede oluruz dedik. (Diyen dillerimizi eşşek arıları soksun!)
MACERA BAŞLIYOR!
1. GÜN – 27 Ekim 2016 Perşembe
Periyodik bakımlar için gerekli malzemeleri (akü hariç) Kırım’da veya Rusya’da temin etmemiz zor olacağı için Türkiye’den yanımızda götürmeye karar verdik. Bu malzemeler daha önceden temin edildiği için Samsunda duruyor, dolayısı ile Fethiye’den önce Samsuna gitmemiz lazım. Öğlen yola çıkarak Dalaman-İstanbul, İstanbul-Samsun uçuşları ile Samsuna vardık, bir gece DSI misafirhanesinde kalıp ertesi gün malzemeleri 3 kişinin bavullarına paylaştırıp Samsun-İstanbul ve İstanbul-Krosnadar uçuşları ile gece 02:00 gibi Rusya topraklarına vardık. Niyetimiz karayolu ile 3-4 saatlik bir yolculukla Kerç’e varmak. (2014 Rusya işgali sonrası Kırım’a direk uçuş yok.)
2. GÜN – 28 Ekim 2016 Cuma
Sanırım 150 kişilik uçakta 5-6 kişi Türkiye pasaportlu vardık, pasaport kontrolüne geldiğimizde sıranın önlerindeydik, oh dedik daha önceden arayıp çağırdığımız Türk taksicimizi çok bekletmeyiz hemen yola çıkarız. İlk olarak iyi Rusça bilen tekne sahibi pasaport kontrolüne giriyor, bir gariplik var, uzuun uzuun kontroller sonrası pasaportunu kenara koyup bizimkini bekleme salonuna geri gönderdiler! Ustayı gönderdik sıraya, ona da uzun uzun bakıp geri gönderdiler, ve tabi beni de!
Biz salonun kenarında kös kös beklerken yüz küsür kişi patır kütür pasaportlarına giriş damgası alıp Rusyaya girdiler. Gişeler bir bir kapandı, biz 5-6 kişi orada kala kaldık.. Biraz sonra bizleri tek tek arka tarafta bir odaya çağırdılar ve sorguya çektiler. Niye geldin, nerede kalıcaksın, kimi tanıyosun, kaç para getirdin, otele ne ödedin, oteli nerden buldun, diğerlerini tanıyo musun, odur budur şudur! off! 15-20dk filan sürdü! Her birimize tek tek.. Neyse.. sıra artı sorgulama yaklaşık 1,5 saat sonra Rusya’ya resmen giriş yapmış olduk!
Bavulları almaya gittiğimizde dönen bant durmuş üstü bomboş, üleen dedik bizim bavullar malzemeler ne oldu!? Kayıp bavul bürosunun önünde başıboş bi şekilde bulduk! Dışarı çıktığımızda 04:00 filan olmuştu.. Allahtan içerideyken taksicimizle whatsapptan haberleştik ve sorun çıkacağını tahmin ettiğinden gitmiş bi yerlerde takılmış, gayet sakin ve normal şekilde bizi karşıladı!
Krasnodar sokaklarından ana yola çıktıktan sonra yorgunluktan uyumuşum, 3 saatlik bir yolculuk sonrası Tobruk’da feribota bindiğimizde uyandım! Kerç boğazından karşıya kısa (ama dolambaçlı! boğaz çok sığ, trafik hatları taranmış ve markanmış) bir seyir ile Kerç’e vardık, 08:000 gibi otelimize vardık, vurduk kafayı uyuduk, öğlende ancak kalkabildik. Yol yormuş!
TEKNEYE KAVUŞ-MA
3. GÜN – 29 Ekim 2016 Cumartesi
Hızlıca Kırım Tatarlarının meşhur hamur işleriyle karnımızı doyurup bir heyecan tekneye gidiyoruz. Tekne tersanede bi yerlerde, ulaşmak için yetkilerle görüşüp gelişimizi müjdeliyoruz! Hoşgeldin, beşgittin, kahve filan derken teknenin nerede olduğunu söylüyorlar ama ekliyorlar “orası gümrüklü saha, hiçbir yetkimiz yok, oradaki görevlilerle görüşmeniz lazım“.. Mmm.. olur, nedir yani, konuşur gireriz, hemen gidelim..
Gidiyoruz, her tarafı tel örgülerle çevrili, güvenlikli kocamaan bir iskele. Girişteki görevliye derdimizi anlatıyoruz, “kusura bakmayın içeride gümrük görevlileri var, sizi turist olarak buraya sokamayız, bu gün gidin yarın gelin.” diyor..
haa!.. eh ne yapalım, çok dert değil, hem yorgunuz hem biraz gezeriz, pazartesi geliriz, işlere girişiriz diye düşünüyor ve ayrılıyoruz..
GÜMRÜKLÜ SAHANIN ULAŞILMAZLIĞI
5. GÜN – 31 Ekim 2016 Pazartesi
Ertesi gün erkenden gümrüklü sahanın kapısındayız, görevli değişmiş, derdimizi baştan anlatıyoruz, adam “aa olmaz, siz buraya giremezsiniz” diyor.. yahu diyoruz, tekneyi aldık, bakım yapacağız, götüreceğiz.. Tersane yetkilileri filan araya giriyor, öğlende görevliler gelene kadar birkaç saatliğine ancak izin alıyoruz!
Hemen girip teknenin durumunu incelemeye başlıyoruz.. Usta alttan ben üstten.. Durum fena görünüyor! Tekne belli ki uzun zamandır burada (Çook sonra öğreniyoruz ki 2 yıldır yatıyormuş!!), brandası olmasına rağmen tersane tozu pisi her yeri sarmış. Gaz vites kumanda kolları (eski model Amerikan teknelerinde gaz ve vites için ayrı mors kolu var) sıkışmış çalışmıyor, iskele makinanın kuyruk pervanesi sıkışmış, boşta dönmüyor. Elektrik yok, o nedenle makina dairesini açamıyoruz. O sırada güvenlik geliyor ve bizi dışarı davet ediyor!
Hiçbirşey yapmadan kös kös çıkıyoruz.. Moralimiz biraz bozuk, beklemediğimiz bir mekanik sorun var gibi görünüyor. Bu gün için bir daha içeriye almayacaklarını söyledikleri için günümüzü değerlendirmek adına alet edavat almak için alışverişe çıkıyoruz.. Akşama sırt çantalarımızda 15-20kg takımlarla (anahtarlar, lokmalar, buji anahtarları, filtre anahtarları, tornavidalar vb..) otele dönüyoruz.
6. GÜN – 1 Kasım 2016 Salı
Ertesi gün yine erkenden hem de kilolarca takımlarla birlikte kapıya dayanıyoruz. almıyorlar!
yapmayın, etmeyin, tekne orda biz burda, sırtta takımlar.. acıyın! Acıyorlar.. sadece takımları içeri bırakmamıza izin veriyorlar!!
7. GÜN – 2 Kasım 2016 Çarşamba
Bu gün akıl edip telefonla arayıp gidiyoruz! İnanılmaz ama izin var! Hemen giriyoruz, elektrikçiyi bulup 220V bağlantısını yapıp tekneye elektrik veriyoruz.. Motor dairesi açılınca hayli yaşlı ve bakımsız görünen Mercruiserlar bizi karşıyorlar.. Meyabaa! Biz belayız!
Usta vites tellerinde sorunu çözüyor ama iskele kuyruk pervane dönmüyor.. Kuyruk sökülecek! Usta onu sökerken ben de tüm elektrik-elektronik aksamı test etmeye çalışıyorum, ama neredeyse hiçbirşey çalışmıyor! Buzz gibi günün sonunda vites yine rahat geçmese de pervane dönme sorunu halloluyor, elektrik işlerinin bir kısmı akülerin değişmesi gerektiği için kalıyor.
8.GÜN – 3 Kasım 2016 Perşembe
Bu gün uygun marin akü bulamadığımız için kamyon akülerini kaptığımız gibi tekneye koşuyoruz. Aküleri tekneye koyuyoruz ama daha monte etmeye fırsat olmadan apar topar dışarı kovuluyoruz! Off!
9. GÜN – 4 Kasım 2016 Cuma
Bu gün Rus’ların resmi bayramı “Halkın Birliği Günü“ imiş.. Hiç kimse çalışmıyor, her yer kapalı!
10.GÜN – 5 Kasım 2016 Cumartesi
Aküleri monte ediyoruz, elektrik aksamlarını kontrol ediyoruz. Bazı aksaklıklar olsa da çoğu önemli şeyi çalışır hale getiriyoruz. Yetkillere haber veriyoruz, hazırız, haydi bizi denize indirin, yerimize çekin, motor bakımlarına başlayalım.. Oou! O iş öyle kolay değil, burası gümrüklü saha girmek zor, çıkmak daha zor! Gümrük polisi gelecek, tekneyi kontrol edecek, onay verecek.. Ne zaman? Kimbilir, pazartesi olabilir!! olabilir? aağğğ!
TABANCAMI UNUTTUM HELADA!
12.GÜN – 7 Kasım 2016 Pazartesi
Bizi içeri almıyorlar, tekne tel örgülerin ardında, biz dışarıda, gümrük polisi bekliyoruz.. G*tümüz donduktan birkaç saat sonra minibüsle 2 polis geliyor, bizim tersaneciler geliyor, acentacılar geliyor.. Hepsi tekne başında, biz dışarıdayız.. Tekneye giriyorlar, çıkıyorlar, konuşuyorlar.. Uzaktan izliyoruz.. Bi yarım saat sonra ortam hareketleniyor, daha çok tekneye girip çıkıyorlar, dışarıda hararetli görüşmeler, telefonlar çıkıyor filan.. Ulan ne oluyor ki!? Oradaki acentacıyı arıyoruz, “bi sorun var, teknede tabanca buldular!!” diyor!
Tabanca??? OMG!! WTF!! (Duygularımızı ifade edemiyoruz!)
Biz şaşkın birbirimize bakarken harrr diye bi minibüs daha yanaşıyor, içinden 5 tane polis heyecanla iniyor, hızla tekneye gidiyorlar.. Yine giriyorlar, çıkıyorlar.. arıyoruz, telefona bakan yok! Bi yarım saat sonra hep birden dışarı geliyor, acentacılarla birlikte tüm polisler iki minibüse binip gidiyorlar.. arkalarından baka kalıyoruz! Biraz sonra telefonla ulaşıyoruz, tabanca patronunmuş, ama ruhsatı yokmuş, bulamamışlar, bu nedenle el koyulmuş, tutanak tutulacakmış vb.vb.. İki acenta elemanı bütün akşam ve gecelerini karakolda geçiriyorlar!
Allahtan henüz teknenin bizimle resmi bir bağı yok, bir haftadır ilk defa dışarıda kaldığımıza seviniyoruz!
13.GÜN – 8 Kasım 2016 Salı
Acentacı çocuklar sabaha karşı karakoldan çıkmışlar, tabancanın patrona ait olduğuna ikna etmişler, ama ruhsatı olmadığından el konulmuş. Neyse, tekneye başka bir problem çıkartmamışlar, tekne denize inebilirmiş.. ohh.. Sabah buluşup gidiyoruz, evraklar geliyor, gidiyor, vinçler ayarlanıyor, yerimize çekecek romörkör ayarlanıyor, yine bi sürü millet geliyor gidiyor, biz dışarıdan heyecanla izliyoruz.. Birazdan romorkör ayrılıyor, vinç kenara çekiliyor, elemanlar sapanları kayışları toplayıp gidiyor, acentacılar dışarı geliyor! Noooluyo laaan!?
Bu gün rüzgar emniyet sınırlarının üstünde esiyormuş, vinç bu rüzgarda güvenlik nedeni ile çalışamazmış!!
Hiç mi çalışmaz?? IInnh.. Hiç çalışmazmış.
Yaşlı gözlerimiz önünde vinç operatörü beyaz saçlı teyze (evet, tersanedeki tüm vinçleri ve ağır iş makinalarını kadınlar kullanıyor) paydos edip çıkıp gidiyor. O vinç üstümüze yıkılmış gibi hissediyoruz..
KÜKREYEN BEYGİRLER
14.GÜN – 9 Kasım 2016 Çarşamba
Haydi be şeytanın bacağını kıralım! İki hafta oldu evden çıktığımız! insaf! Neyse.. yine herkes toplanıyor, kocaa romörkör geliyor, dev vinç yürüyor, sapanlar takılıyor, kayışlar geçiyor, inanamıyoruz ama tekne havada! tekne gidiyor! tekne denize yaklaştı! karina suya değiyor! Kayışlar toplanıyor, vinç çekiliyor, dev romörkör tekneye aborda oluyor, yedekliyorlar ve hareket ediyor.. biz de hemen yanaşacağımız normal tersane alanına koşuyoruz. ve tekne nihayet normal bir yerde ve denizde.
Usta hemen motor bakımları için motor dairesine dalıyor. Önce bujiler (Ebesinin nikahında 16 tane buji, sök sök bitmiyor!), kayışlar, impellerlar, termostatlar ve yakıt filtresi değişiyor. yağ için biraz ısınması lazım. Sonra basıyoruz marşa.. veee! tataaa!
yok yok!
Bu sefer şaşırtıcı şekilde garip bişey olmuyor, motorlar tahminimden çok daha az bir marş basma ile çalışıyor..
Ses muhteşem! Toplamda 830HP benzinli motorlar kükrüyor! (Bu arada hakikattan depo yarım (500lt) doluymuş!)
Gerçeğinin kaliteli kaydı yok ama aşağıdaki videodakinin aynısı olduğunu söyleyebilirim! 😉
5dk kadar çalıştırdıktan sonra stop edip ısınmış yağı boşaltıyor yeni yağları dolduruyoruz.
Yeniden çalıştırıp motorları tam çalışma ısısına gelmesini bekiyoruz.. Beklerken motordan kokular, dumanlar gelmeye başlıyor. Bu kadar pis ve yatan motordan ısındıkça koku ve duman çıkması normal, ustanın kafası motorun içinde, her yerine bakıyor, bir süre sonra iskele makina egzostunun çok ısındığını farkediyoruz.. stop..
bir iki hortum söküp takıldıktan sonra komple tuzlu su ile soğutulan motorların egzost manifoltlarının tıkalı olduğunu, motor bloğunun soğuduğu ama ekzostun soğumadığı teşhisi koyuluyor.. başlıyoruz üstten motoru sökmeye!
Egzost manifolduna kadar tıkalı bir yer bulamıyoruz ama sökük halde çalıştırdığımızda görüyoruz ki manifold içinden hiç su gelmiyor! Komple tıkalı.. sökmeye çalışıyoruz ama sıcak çalışmış ve paslanmış olduğu için manifold kaynamış, sökemiyoruz. pas çözücü vb. denemelerden sonuç alamıyoruz, elimizdeki takımlar pro değil, zorlayamıyoruz. dışarıdan asit uygulaması yapmaya karar veriyoruz.. tanıdık bir gemiden taş asidi (hidroklorik asit – tuz ruhu) denilen şeyden temin ediyoruz.
Tıkanıklık çok olduğundan seyreltmeden kullanıyoruz. Bir iki uygulama sonrası motoru yeniden çalıştırıyoruz, bir miktar su gelmeye başlıyor, ama yeterli değil. Elimizde asit kalmadı, tekneyi kapatıp çıkıyoruz.
ASİDE DOYDUK!
15.GÜN – 10 Kasım 2016 Perşembe
Yeni tertip taş asitlerimizi alıp tekneye geliyoruz. (Tekneye bu kadar kolay ulaşmak garip geliyor!)
Manifoldu aside doyuruyoruz ama yeterli açılma olmuyor. Herşeyi monte edip yine deniyoruz, kısa bir süre sonra egzost sıcaklığı istenmeyen seviyelere çıkıyor.. Kara kara düşünürken ustanın aklına bir uydur-kaydır çözüm geliyor, egzost boynuna dışarıdan ayrıca su vereceğiz, nereden nasıl ne yaparız diye plan yapıp düşüyoruz çarşı pazar yoluna, bir takım hortum ve bağlantı parçaları toparlayıp geliyoruz tekneye, onu oraya bunu buraya derken bir zihnisinir çözümü kurup deniyoruz ve VOILA!!
işe yarıyor.. egzost artık tıkalı olmayan (veya az tıkalı diyelim!) ekzost kadar ısınıyor.. bize yeterli.. uzun uzun yüksek devirde çalıştırıyoruz, sorun yok gibi.. ama viteste yük veremiyoruz çünkü 830HP’yi bağlayacak koç boynuzu yok teknede! ancak seyirde test edebiriz.
Haydi seyire çıkalım!
Nerdee.. o işler öyle kolay değilmiş.. teknenin evrakları eksik olduğundan ve sahil güvenlik hemen tersane çıkışında olduğundan öyle kafamıza göre çıkıp deneme yapamazmışız.. Özel bir izin alınması lazımmış.. ve tabi ki izin öyle kolay alınmıyor! bu gün git yarın gel!..
Neyse, kalan günü de yakıt almak için değerlendiriyoruz, tanker geliyor 500 küsür litre benzin alıp depoyu fullüyoruz. Yedekleri sonra alacağız.
DENEME SEYRİ
16.GÜN – 11 Kasım 2016 Cuma
Evrak izin mizin işleri öğleni buluyor.. Öğleden sonra bölgeyi tanıyan bir tersane görevlisi ile birlikte deneme seyrine çıkıyoruz.
İnanamıyorum ama tekne suda ve hareket ediyoruz!
Deneme için izin verilen bölgede (çünkü önce anlattığım gibi Kerç boğazı acayip sığ, her yeri şamandıralarla markalanmış, trafik hatları taranmış, karman çorman bi yer) deneme yapacağız.. Düşük devirde uygun yere kadar geldikten sonra makina dairesi kapağı açık, usta motorların yanındayken gaz koluna yüklenmeye başlıyorum, beygirler kendini hemen gösteriyor, kuyruk trimi veya trim tablarla hiç oynamadan 3000rpm’de 15sn içinde tekne planninge kalkıyoruz, hızımız birden 25kts’i buluyor, bir süre böyle gittikten ve ustadan “yüklen abi!” onayını aldıktan sonra 4000, 4500, 5000 adım adım yükleniyorum, hızımız 35’leri bulmuşken (ki daha gideri var gibiydi..) motordan ciddi dumanlar ve kokular gelmeye başlıyor! Motor kapağı açık olduğundan beygirlerin sesinden ustayı duymak mümkün değil ama dumanlardan ustayı göremez olunca yavaşlamam gerektiğini anlıyorum!
Rölantiye kadar düşüyoruz, usta bakıyor ve yüksek devirde soğutmanın yetmediğini, 3000’lerin iyi olacağını söylüyor.. Yeniden yükleniyor ve 3000-3200 arasını deniyoruz, hızımız manevramıza göre 22-25 arasında değişiyor.. Sıcaklık normal.. Rahatlıyoruz.. 25kts ile çeşitli manevralar deniyorum, 14m’lik tekneye göre oldukça stabil, oldukça sert full alabanda manevralarda bile yatarak viraj dönen yol motoru gibi güvenle dönüyor.. Kuyruk pervanenin avantajları..
Ağzımız kulaklarımızda!
1 saatten fazla 25kn ile 3-4 millik bir bölgede sürekli bir ileri bir geri gidip duruyoruz. artık motorlara güvendik, dönebiliriz.. Hem de saati çok şaşırmayalım ki depoyu yeniden fullediğimizde tüketimi rahat hesaplayabilelim.. Dönüyoruz ve yerimize bağlanıyoruz..
Vay be! Artık gitmeye hazırız!
MERHABA BÜROKRASİ
17.GÜN – 12 Kasım 2016 Cumartesi
Tekne evraklarını erkenden acentacılara teslim ediyoruz, 1-2 gün içinde çıksak süper olacak, hava makul. Evrak işleri olurken biz de tekneyi hazırlayalım, yedek yakıtları alalım diyoruz. Bi yerlerden 43 tane 22lt’lik detarjan bidonu buluyoruz, benzin için daha uygun bidonlar var ama 10-15lt sadece, bu kadar yerimiz yok, mecbur deterjan bidonlarını kabul ediyoruz, tanker geliyor, her bidonu tek tek benzinle yıkıyor ve dolduruyoruz, baş kamaraya yerleştirip bağlıyoruz. Can salımızı, yangın söndürücülerimizi, tamir takımlarımızı filan yerleştirip seyire hazırlanıyoruz.
Birazdan acentacı çocuklar geliyor, suratlar bi karış! Liman çıkışı veremiyorlarmış, neden diyoruz, bilmiyorlarmış!??
Neyi nasıl bilmiyorlarmış yahu!? Burası her gün onlarca geminin gelip gittiği uluslararası Kerç limanı değil mi?
Evet, ama Rus işgali sonrası tüm memurlar değişmiş, hemen hepsi merkezden gelmiş ve özel teknenin yurtdışı çıkış işlemlerinin nasıl yapılacağını bilmiyorlarmış. Hiç yapmamışlar!
Yaa diyoruz, o öyle değildir, rüşvet filan istiyorlardır, anamız ağladı burada, ne istiyolarsa verelim diyoruz, aman! diyorlar.. Sakın rüşvet teklif etmeyin, Türklerin rüşveti geçmiyor burada artık diyorlar!??
Daha önce de Moskovada yaşayan bir dostum da uyarmıştı, uçak krizi sonrası bürokrasi Türkler için çok zorlaşmış, her şeyde pürüz çıkartıyorlarmış, özrümüz kabul görmemiş! Beceriksiz dış politikamız geldi bizi burada da buldu!
Eee diyoruz, ne olacak, nasıl çözülecek, efendim merkeze email atmışlar, nasıl işlem yapılacak diye, cevaba göre yapacaklarmış! yahu ne emaili!? Bi telefon etsenize, sorsanıza iki dakka, yapsanıza işimizi!
Yok.. mail atmışlar, resmi yazıyla sormuşlar, resmi cevap gelecekmiş!!! Arrğğğ!
19.GÜN – 14 Kasım 2016 Pazartesi
Bu gün eşimin doğum günü, ben uzak diyarlarda kısılıp kaldım! Moralimiz yerlerde.. Internet olmasa bildiğin tutsaklık!
Amaa enseyi karatmak yok, bu kadar uğraştık, bu tekneyi bırakmayız, birlikte geleceğiz!
Her nasıl oluyorsa email ile resmi cevap gelmiş, artık nasıl işlem yapacaklarını biliyorlarmış (bilmez olasıcalar!),
Ama beraberinde gelen haber boktan; bizim ehliyetler (ki biri yat kaptanı 500GT, diğeri uzakyol birinci zabiti!) geçerli değilmiş, ancak bir Rus kaptan eşliğinde çıkış alabilirmişiz!
Ek Not: Tekne Rus bayrağında, Türkiye’ye gelince Dalavere olacak ama satış-bayrak değişim işi orada yapılırsa garip bir vergi çıkıyor, gereksiz masraf oluyor, o yüzden oradan Rus bayrağı ile çıkıp geleceğiz, sonra Türkiye’de bayrak değişimi yapılacak.
eee, nereden bulucaz bu Rus kaptanı.. Acentanın arkadaşı varmış, hem bu tekneyi de tanıyormuş hem boğazı biliyormuş, boğaz çıkışına kadar bizle gelecek, rehberlik edecek, boğaz çıkışında (20 mil civarı) tersaneye ait hizmet romörkörleri varmış, adamı onlara teslim edip biz Karadenize devam edeceğiz.
Eh kulağa hoş geliyor, nerede bu kaptan? Eee.. Tabi ki yarın gelecek!
20.GÜN – 15 Kasım 2016 Salı
Rus kaptan geliyor, tüm evraklar yeniden toparlanıyor, liman başkanlığına gidiliyor.. 2-3 saat sonra acentacılar asık suratlarıyla geliyorlar tipini sevdiklerim!
Bu kaptanın ehliyeti yurtdışına çıkışa izin vermiyormuş! Sadece kabotaj seferi yapabiliyormuş!..
eee, tamam, bizi karasuları sınırına kadar götürsün, Türkiyeye gelmeyecek zaten, biz gideceğiz.. Yok, tekneye uluslarası liman çıkışı vermek için uluslararası ehliyete sahip bir kaptan gerekiyormuş! Oyy oyy! Ne günah işledik acaba!!
Şimdi uluslararası kaptan lazım.. Tanıdık yok, nereden bulunacak.. Crew Agencies’lere başvuruyoruz, derdimizi anlatıyoruz, akşama bir olumlu dönüş alıyoruz, anlaşıyoruz.. Yeni kaptanımız tabi ki yarın gelecek!
PATRONUN GOLÜ
21.GÜN – 16 Kasım 2016 Çarşamba
Yeni kaptan, yeni evraklar, yeni bir gün.. Umut var mı? Artık pek yok!
Son 1 haftamız var, vizemiz bitiyor! Artık bu iş olmayacak, tekneyi bırakıp uçakla döneceğiz gibi hissediyoruz..
2 saat sonra bizim tipinis acentacılar yine asık suratla geliyor, alıştık artık, biz gülümsemeye devam ediyoruz!
Yeni kaptanın bu tekneyi kullanması için tekne sahibinin (tersane patronu) vekaletname vermesi gerekiyormuş. (Bizdeki gibi basit bi kaptan tayin dilekçesi olmuyor, noterden vekalet istiyorlar..)
veee bilin bakalım ne oluyor!?? En acayip ne olabilirse o oluyor!
Patron dün sabah 2 günlüğüne Türkiye’ye tatile gitmiş!!! Taaaatiiiiileeeee giiiiiitttttmmmmmiiiiiş!!! Aarrğğ!
22.GÜN – 17 Kasım 2016 Perşembe
Tüm gün otelde yataktan çıkmıyoruz.. Telefon çalıncaya kadar kılımızı kıpırdatacak enerjimiz yok..
Öylece ruhsuzca internette dolanıyoruz.. Hayatım boyunca bu kadar çok youtube videosu izlememiştim.
Akşam telefon çalıyor, patron gece geliyormuş, imza vekalet işi yarın sabahtan yapılacak.
23.GÜN – 18 Kasım 2016 Cuma
Bütün iyi niyetimizle çantalarımızı topluyoruz, acentacılar evrak işlerini hallederken bizde ufaktan tekneye geçelim artık diyoruz. Otelden çıkıyoruz, tekneye geçiyoruz, markete gidip yiyecek içecek, bolca votka vb. alıp tekneye dolduruyoruz.
O sırada bir telefon geliyor, port state control (https://en.wikipedia.org/wiki/Port_State_Control) tekneyi kontrol edecekmiş.. Çıkışa yaklaştığımızı gösteren bir işaret diye sevinsek mi yoksa yeni bir pürüz sebebi diye üzülsek mi bilemiyoruz..
Teknede bekliyoruz, memur geliyor, teknenin güvenlik ekipmanlarını (can salı, can simidi, can yelekleri, yangın söndürücüler, payroteknikler, chartplotter, telsiz, ilkyardım çantası vb..) kontrol ediyor..
veee baş kamarada yanyana dizilmiş 43 adet bidon (860lt) benzine bakarak “bu güvenli değil, bu şekilde seyire çıkamazsınız..” diyor.. önce bi sessizlik oluyor.. çaresizce birbirimize bakıyoruz..
sonra anlatıyoruz, işte biz Türkiye’ye gidicez, bu teknenin deposu 1100lt ve motorları 150lt/h yakıyor, yani menzili 150-180 mil, ama bizim yolumuz 245 mil, yani en azından 1500lt benzine ihtiyacımız var, mecbur yedek aldık, ama yer olmadığı için bu bidonlara koyduk, bakın yangın söndürücülerimiz var, bidonlar çok sağlam, damlamıyor, hiç koku yok, hepsi bağlı, bla bla bla!..
Rusça konuşuluyor tabi, bana göre tvde Rusça haberleri dinlemek gibi bişey..
memur hepsini dinledikten sonra sakince “bu benim problemim değil.. bu benzinler bu şekilde güvenli değil.. çıkamazsınız.. nokta..” diyor.. biz nefesimiz kesilmiş birbirimize bakarken adam çoktan çıkıp gidiyor..
Son bir hamle acentacıları arıyoruz, bu işi çözün diyoruz.. bedelli neyse vereceğiz.. riski neyse kabul ediyoruz..
ve yine bekleme moduna geçiyoruz..
tekne içinde volta atıyoruz, limanda volta atıyoruz, oturuyoruz, kalkıyoruz.. saatler mi yıllar mı geçiyoruz bilmiyoruz..
akşam üstü telefon çalıyor, halletmişler!! trink = 700 USD !!! (Helali hoş olsun!)
YOLA ÇIKIYORUZ!
Kendimizde inanmıyoruz ama yola çıkıyoruz galiba! Yüzümüzde tuhaf bir gülümseme, rus kaptanı bekliyoruz..
Beklerken son hazırlıkları yapıyoruz.. Türkiye’de yolumuzu gözleyenlere haber veriyoruz tabi.
SPOT Uydu takip ve haberleşme cihazını çıkartıp kuruyorum. Bizi takip edeceklere takip adresini veriyoruz, görecekleri sinyalleri ne olduğunu anlatıyoruz. Planımızı anlatıyoruz.. Bi aksilik olursa hangi sinyali göndereceğimi, ne yapacaklarını anlatıyorum. Tekne bilgilerini ve acil için herkesin kontak bilgilerini aktarıyoruz.
Herkes yolumuzu gözlüyor.
Planımız 10-11 saatte hava ve deniz lehimizeyken Karadeniz’i hızlıca geçmek.
13-15kn Rüzgar ve 05-1m dalga iskele kıçtan gelecek, 15-20 saat sonra hava dönüyor, Türkiyeden esmeye ve dalgalar 1,5m’nin üstüne çıkmaya başlayacak, o hava başlamadan Türkiye’ye rahat varırız diye düşünüyoruz.
Gece 21:00 gibi Rus kaptan geliyor, basıyoruz marşa, hemen tersane çıkışında sahil güvenlik iskelesine yanaşıyoruz.
Tekneyi bağlayıp pasaportlara çıkış bastırmak için binaya gidiyoruz. Biz toplam 4 kişiyiz, yaklaşık 9-10 kişilik bir memur-asker bizi karşılıyor. Kaptan tekne için bişeyler imzalayıp formlar doldururken bize de tek tek yanımızda taşıdığımız para, alkol, sigara vb. ile ilgili formlar doldurtuyorlar. Sonra sıra ile pasaportlarımızı aldılar..
Aynı girişte yaptıkları gibi kontrolleri abartıyorlar. Her bir pasaporta 15dk bakıyorlar..
her sayfasına önce büyüteçle, sonra mavi ışıkla, sonra kırmızı lazerle, sonra çipli okuma aleti ile bakıyorlar.. Arada bazı sayfaları arkadaşlarını çağırıp onlara gösteriyorlar.. sonra bi daha bakıyorlar.. bi daha.. bi daha.. offf…
Toplamda 1 saat sonra pasaportlarımıza damgaları alıyor ve tekneye dönüyoruz.
GEMİ BULMACA
Çıkıyor ve gemi trafik ayrım hattının kenar çizgisi üzerinde ilerliyoruz. Boğazı çıkana kadar hızlı gitmemize izin yok, 10kts gibi sakin sakin gidiyoruz.. motorlarda bi gariplik yok.. Rus kaptanın keyfi yerinde, cep votkasını çıkardı, bizim kaptanla geyik çeviriyor.. arada bir bana dönüyor, şu şamandıranın sağından geç, bunun solundan geç filan zaten yaptığım şeyi söylüyor!
Neyse, bu şekilde 1 saatten fazla ilerledikten sonra chartplotter üzerinde bir demir yeri gösterdi ve onu bırakacağımız geminin orada olacağını, oraya gitmemi söyledi, ok dedim, oraya doğru gidiyoruz, hangi gemi dedim, adını söyledi, neredeymiş dedim, “orada bi yerde” dedi.. ee dedim, koordinatı yok mu? radarda o demir yerinde onlarca gemi görüyorum dedim, “yok, gidince buluruz” dedi! Fesüphanallah!
Geldik demir yerine, onlarca değil adeta yüzlerce gemi var! her yer ışıl ışıl! Boğaz sığ olduğu için pek çok gemi burada demirliyor, boğaza girebilecek daha düşük draftlı Rus nehir gemileri (Volgo Balt) bunlara aborda oluyor ve yükü limbo yapıyorlar. Pazaryeri gibi!
ee, diyorum, burada bulamayız bu gemiyi, neredeymiş koordinat versinler, biyerleri arıyorlar, anlaşamıyorlar, tartışıyorlar filan, en son bi koordinat geliyor, çok alakasız, Karadenize doğru 45mil açıkta bir nokta.. orada olamaz diyorum.. bi daha arıyorlar, ben internetten AIS’den bulmaya çalışıyorum, şansıma bölgedeki tüm gemilerin AIS sinyalleri güncel bi tek bizim aradığımız geminin sinyali 5 saat önceki, Karadenizin açıklarında bir yerde! off!
Gemiler arasında slalom yaparak geçirdiğimiz 1 saatten sonra nihayet doğru koordinat geliyor, bu demir yeri değilmiş, 13mil daha güneyde başka bir demir yeri var, oraya gitmemiz gerekiyor.. Çok zaman kaybettik, hadi biraz basalım, zaten boğazı çıktık gibi neredeyse deyip herkesi sağlam yerine oturtup yükleniyorum gaza.. Vromm!
BEYGİR TEPMESİ
Herşey yolunda.. ses koku hız keyifler..
Bu şekilde 7-8 mil gittikten sonra tekne sancağa doğru çekmeye başlıyor, göstergelere bakıyorum sancak motorun devri biraz düşmüş ve bakarken düşmeye devam ediyor, ulan ne oluyor filan derken yağ alarmı çalmaya başlıyor, gazı kesiyorum, usta motor dairesine koşuyor, motordan takır tukur sesler gelmeye başlıyor, “abiiiieee stoooop!” diyor.. Stop ediyorum.. oraya giriyor buraya giriyor.. bi daha bas marşa diyor.. basıyorum.. hemen stop stop! diyor.. sesler korkunç!
usta dışarı çıkıyor.. motor yatak sarmış!
Ülen nasıl olur? Hani bu motor sağlamdı, test ettik, zorladık, bi sürü saat çalıştırdık, ne oldu şimdi.. Diğeri problemliydi, çözdük filan.. bu niye gitti..
bi sürü teoriler, şunlar bunlar.. sonuç.. motor çöp!!..
ZOR KARAR
ne yapalım.. ne yapalım..
Doğrusu dönmeliyiz.. mantık bunu diyor.. güvenli olmayan tek motor, 220 mil karadeniz, 1m civarı dalga.. doğrusu dönmek..
dönersek ne olacak?
5-6 gün sonra vize bitiyor.. tekneyi bağlayacak bir marina-liman yok. motoru tamir etme (rektifiye) imkanı yok. girişte çıkışta herşeyde binbir pürüz çıkartan Rus bürokrasisi çiğ çiğ yer bizi!
Dönersek (ki bu halde dalgaya karşı dönmek de zor olacak) bu iş iptal, herşeyi bırak, uçağa bin dön olacak.. Gerçek bu. Transfer tamamlanmadığı için ücretimi alma ihtimalim riske giriyor.
Birbirimize bakıyoruz. Elde ne var?
Doğa sporları ve survival işlerinden anlayan, kötü şartlara alışık tecrübeli transfer kaptanı, yüzbinlerce mil tecrübeli, kerelerce okyanus geçmiş LPG tankeri uzakyol birinci zabiti, her türlü motorun karbüratöründen girip egzostundan çıkacak bitirim motor ustası, 6 kişilik can salı, payroteknikler, VHF el telsizi, SPOT uydu takip ve acil durum haberleşme cihazı, kütük gibi sağlam bir tekne!
Gidermiyiz?
eğer geri dönebiliyorsak ileri de gidebiliriz.. Haydi gidelim o zaman!
(Şimdi sorsan gidermisin, hayatta gitmem! ama o zamanki sürecin psikolojisi böyle oldu işte..)
YETMEDİ Mİ? AL Bİ DAHA!
24.GÜN – 19 Kasım 2016 Cumartesi
İyi kötü bir karar vermenin rahatlığı ile iskele makinamızı çalıştırıyorum ve yol veriyorum, tekne hareket ediyor, ama dümeni çeviremiyorum! Noooluyor la! Ne oluyor bu dümene şimdi!??
Dümen beton gibi, dönüyor ama aşırı sert.. Sebep, dümen hidrolik pompasının bozulan sancak makina üzerinde olması!
yine makinalar stop.. usta yine makina dairesine giriyor.. Diğer motorun üstünde de bir hidrolik pompa var, ama arkasında hortumları bağlı değil. Diğer pompanın hortumlarını söküyoruz, boyları diğer pompaya yetmiyor. Pompayı yatağından gevşetip diğer makinaya yaklaştırıyoruz, elimizdeki tüm eski kayış kombinasyonlarından bişey uydurmaya çalışıyoruz ama 2-3cm mesafe ile kısa geliyor, yapamıyoruz.. Öyle böyle şöyle.. olmuyor.. olmuyor.. Dümen hidroliği iptal..
Zor kararı karar verdik bi kere, gideceğiz.. deneyelim bakalım.. çalıştırıyoruz motoru ve ilerlemeye başlıyoruz.
tekne zaten tek iskele makina ile sürekli sancağa çekiyor, düz gitmek için dümeni tüm gücümle çevirmeye çalışıyorum, ama kıçtan gelen her dalgada tekne hızla sancağa kaçıyor ve geri çevirmek için müthiş bir güç harcamak gerekiyor. Geniş S’ler çizerek ilerliyoruz..
KAPTAN ZIPLATMACA
2-3 mil sonra aradığımız romörkörü buluyoruz.. 40m’lik bir dev! (Yandaki resimi biz çekmedik, örnek bir foto, ama durumumuzu göstermesi açısından oldukça gerçekçi..) Bu dalgada mümkün değil aborda olamayız, bordasının eğimi nedeni ile bizi altına alır ezer dümdüz eder.. etrafında dolanıyorum, arkasında ve iskele bordasında garip duba gibi bişeyler çektiği için sadece sancak bordası müsait ve güvertesi bizim en yüksek noktamızdan daha yukarıda.. Tek çare baştan (baştan romörkör) yanaşacağız..
Rus kaptanı başa gönderdim, dolanıyorum, bir açı yakalıyorum, dalgaları sayıyorum, yaklaşıyorum, tam 2-3m kala kıçtan bi dalga geliyor hoop dönüyoruz, haydi bi daha tornistan, geri kaç, bir daha açıyı yakala, dümen dönmüyor, ayyy! Çıldırıciiim!
tam 5 kere manevra yapıyorum ve sonuncusunda 0,5m kadar yaklaşıyorum ve kaptana bağırıyorum, JUMP! JUMP! NOW ULAN! GO ULAN!
Rus kaptan cesurmuş, ben olsam hastir lan ne atlıycam derdim herhalde.. ama adam çekmiş votkayı.. bizim halimizi de görmüş, kaçmak istiyor besbelli!
atlıyor, romörkörün kamyon lastiğinden usturmaçalarından birini yakalıyor, aynı anda güverteden ensesinden çantasından yakalıyorlar, basıyorum tornistanı kaçıyorum oradan.. ohh…
yavaşça dönüp uzaklaşıyoruz, romörkördekiler güvertede bize bakıp bişeyler konuşuyorlar, onları gördüğümüz sürece arkamızdan bize baktıklarını gördüm.. Dur gitme bile demedi adiler!
BİTMEYEN KARADENİZ
Önümüzde 220 mil Karadeniz, 1m civarı dalga ve 15-20 saat sonra bozacak bir hava tahmini var ve geniş S’ler çizerek ilerliyoruz.. Harika!
Tek makina ile 9-10kts civarlarında hızı tutturduk. Daha fazla basınca tekne kontrolsuz şekilde sancağa dönüyor, daha yavaş gidersek yol bitmeyecek.
velhasıl buraları çok uzatmayayım..
Özetle hayatımın Hem psikolojik hem fiziksel olarak en zor seyri oldu diyebilirim.
8-10 saat sonra dümen sertliği ile mücadele bizi aşırı yordu. tüm kollarım, sırtım ağrımaya başladı.
alt üst kıyafetlerimiz suya soğuğa dayanıklı ama yelken eldivenlerlerim üşümeyi engelleyemedi.
2-3 saat ben dümen tuttum, 1 saat kaptan.. arada bir iki kere ustaya tutturduk. bu şekilde vardiya yaptık..
vardiya aralarında uyumak mümkün değil, teknenin içi buz gibi, garip saçma sallanıyor.
Bazı büyük dalgalarda kontrolü hepten kaybettik, toplayamayınca sancaktan tam 360 derece dönüp eski rotasına gelinceye kadar bekledik, 8-10 kere böyle 360 derece tur attık, hatta iki keresinde ben toparlayamadım 720 derece döndüm!
25.GÜN – 20 Kasım 2016 Pazar
Hava tahminleri doğru çıktı (PocketGrib, Passageweather ve Poseidon kullandık. Poseidonu karadenizde pek başarılı bulmadım.), Karadenizin ortasını geçtikten sonra, Türkiye’ye yaklaşırken gece hava sertleşti, rüzgar ve dalga iskele baştan gelmeye başladı, dalgalar 1,5m’yi geçmeye başladı ve biz bolca ıslanmaya başladık. Bu kadar yorgunluk üstüne ıslaklık ve soğuk çok zorladı. Sabaha karşı artık ellerimi ve ayaklarımı hissetmiyordum.
VE VARIŞ
Nihayetinde 30 saatlik seyir sonunda sabah 05:00 gibi Samsun Yelken Kulübüne girdik.
Manevra yaparken tek kalan motorumuz da 3 kere stop etti! Şansımıza liman içi hiç rüzgar almadığından, biraz motor çalıştırıp, biraz marş basıp teknenin kıçını gireceğimiz yere denk getirdim, sonrasını yan teknelere tutunarak soktuk yerine.
Neyi nereye nasıl bağladık, çantamı aletlerimi ne zaman nasıl topladım hatırlamıyorum!
Tek hatırladığım bizi bekleyenlerin komşu teknenin webastosunu açıp bizi orada oturtup ısıttıkları, sonra oradan bir çorbacıya gittiğimiz!
Ertesi gün çorbanın çok kötü olduğunu söylediler, onu da hatırlamıyorum!
geçmiş olsun tamamını okudum güzel bir anı olmuş böyle şeyler 1 kere yaşanır 🙂